
Sabah alarmı çaldığında erteleme düğmesine basmak, dışarıdan bakıldığında basit bir “biraz daha uyuma isteği” gibi görünür. Hatta kendimize sık sık “Ne kadar iradesizim” diye kızarız. Ancak buzdağının görünmeyen kısmında ise durum sandığımızdan çok daha farklıdır. Snooze etkisinin psikolojisi, aslında o anki yorgunluktan çok, güne başlamaya karşı geliştirdiğimiz bilinçaltı bir dirençtir. O sıcak yatak güvenli bir limandır, fakat dışarısı yani iş ve okul gibi sorumluluklar ise soğuk bir savaş alanı.

Snooze Etkisinin Psiklojisi: Anlık Haz ve Gelecek Kaygısı
Snooze etkisinin psikolojisi, bilimsel olarak “Duygusal Düzenleme Eksikliği” adıyla ele alınır. O an hissettiğiniz stres veya kaygıyı yönetmek yerine, erteleme tuşuna basarak bu duyguları 9 dakika ertelersiniz. Beyniniz o anlık rahatlamayı yani ödülü seçer ve başta bu hareket güzel gözükebilir ama uzun vadeli sonucu (örneğin işe geç kalmayı) görmezden gelir. Yani ertelediğiniz şey aslında uyanmak değil, günün getireceği sorumluluklarla yüzleşmektir. Bu döngüyü anlamak, onu kırmanın ilk adımıdır.
Bu karanlığın diğer yüzünde ise gelecek kaygısı yatar. Sabah uyanmak, o günün zorlu toplantılarıyla, trafikle, sınav stresiyle veya belirsizlikle yüzleşmek demektir. Alarmı her ertelediğinizde, aslında gelecekteki o sorumluluklarla yüzleşmeyi 9 dakika daha geciktirmeye çalışırsınız. Ancak bu kaçış, kaygıyı azaltmaz; aksine zaman daraldığı için stresi daha da arttırır. Unuttuğumuz acı gerçek şudur: Ertelediğimiz her dakika, kaçtığınız o geleceğin üzerinizdeki baskısını daha da ağırlaştırır.